Bir kişinin sahne olma arzusu ile görünmez olma isteği arasındaki yoğun içsel çatışmayı anlatan derin bir içsel yolculuk. Çelişkiler ve duygular ön planda.

Bir kişinin sahnede bulunmak istemesi ile gizlenip duyulmamayı arzulaması arasında yaşanan içsel çatışmadan bahsediyorum. Bunu nasıl gerçekleştirebilirim? Bir başkasının ruh halini veya duygularını nasıl sezinleyebilir, sezgiyle anlayabilir ve anlatabilirim? Soru bu ve anlamaya çalışıyoruz.
Bu kişinin, kendini hem görünür kılmak hem de görünmez ve duyulmaz olmak istemesi, kendinden bilme yetisiyle anlaşılır hale gelir. Hem şahitlik yapıp var olmak hem de yok olmayı dilemek arasında gidip gelir. Şehrin ortasında haykırmak veya izole bir doğa köşesine saklanıp sessizce kaybolmak ister.
Karşı tarafla yapılan iletişimin bedelini ve anlamını güçlü şekilde hissediyor. Sevgiler, öfkeler ve diğer duyguların paylaşıldığı bu etkileşimler, sahnenin varlığıyla doğar ve sona erer. Kendisi, bir dağın zirvesini aşan ve kaçmak istediği kör bir noktaya gitmek arzusunu taşıyor, istemek ve saklanmak arasında bir tercihte bulunuyor.
Yok olmayı, görünmemeyi arzulayan bu kişi, dışlanmayı değil, tamamen unutulmayı istiyor. Gözlemlerden ve zihinlerin yargılarından uzak kalmayı arzu ediyor. Hafiflik, özgürlük ve sadelik onun için büyük değerler ve içsel çelişkiyi doğuruyor.
İki yöne: bir yanda var olma arzusu ve gösterilme ihtiyacı, diğer yanda ise kaybolma ve unutulma isteği. Bu zıtlıklar, zihnin sürekli meşguliyetine neden olurken, yok olma arzusunun güçlenmesine sebep oluyor. Sahne ve yok olma talebi arasında sıkışıp kalmış durumda ve bu çelişki onun en belirgin iç hesaplaşması.