Bu yazıda, Mesnevî'de geçen kuyumcunun öldürülmesi ve anlamı üzerinde duruluyor. İnsan ruhunun temizlenmesi ve hakikatin önemi vurgulanıyor.

Sevgili okurlar, her zaman olduğu gibi bu yazımıza selam ve duâ ile başlıyoruz. Selam olsun. Aşkınızın ve cemâlinin nûru üzerimize olsun.
Hakikatte, hikâyemizin sonlarına yaklaşıyoruz. Son beyitler şunlardır: Padişahın amacı Müslüman kanı dökmek olsaydı, onu asla yapmazdı. Bu, ilahi tecellinin sonucu olup, nefse bağlı olmak değil, Müslüman kanını harcamak istememiştir. Çünkü Allah, insana akıl, irade ve doğru düşünme yeteneği bahşetmişken, kötüyü övmek ve yaymak doğru değildir. Kötüleri övenler, küfrânı boşuna yapar ve kötülüğün yayılmasına zemin hazırlar. Bu durumda, hakikatte bir Hak dostu olduğuna inanılan padişahın methi söz konusu edilir. Şah, kuyumcuyu öldürerek onun mazlum ve maktul olmasına sebep olmuş ve böylece kuyumcu ebedi saadete kavuşmuştur. Bu, nefsin hevâ ve hevesinden kurtulmayı temsil eder ve böylece insanın iç dünyasındaki kötü arzular ortadan kalkar. Bu tür müdahaleler, nefsin temizlenmesine ve Hak yoluna yönelmeye olanak sağlar.
Bu padişah, çok anlayışlı ve Allah’ın seçkin kullarından biriydi. Ruhu temsil ettiği ve Hakk’ın ruhunu hatırlattığı için her zaman halis ve inceydi. Kâmil insanların, doğru istikametleriyle ve hikmetle hareket etmeleri, en zor işleri bile hikmetle ilerletir. Bu üstün gayret sayesinde, gösterilen yollar sonunda yüksek makamlara ulaşılır. Padişahın lütfu ve güzelliği, kuyumcunun zarar görmesini istemesiyle ilgilidir. Allah’a yakın olan insanlar, her ne kadar zor ve ağır işler yapsalar da, bunların sonunda yüksek makamlara erişirler. Doğru işler yapmak, sadece gönül seviyesi anlayanlar tarafından kavranabilir.
Nefsin nefsani isteklerini temsil eden kuyumcunun öldürülmesi, aslında onun arzularının giderilmesi ve Hakk’a yönelmesini sağlayacak bir sınavdır. Yani ölüme neden olan olay, nefis heveslerinin ortadan kalkmasıdır. Nefsin heves ve tutkularının giderilmesi, kişinin Hak’ka ulaşmasını kolaylaştırır. Hz. Mevlânâ’ya göre, kuyumcunun ölümü, nefsi hevâ ve hevesinden kurtulmak içindir ve asıl öldürme olayı budur. Günahkârı övmek, onun günahına ortaklık anlamına gelir ve büyük bir günah sayılır. Bu olayda, padişahın, kuyumcunun zarar görmesini istemesi, onun hatasına karşılık değil, onun ruhunun saadetine yöneliktir.
O padişah, bilgili ve anlayışlı biri idi. Allah’ın sevdiği ve seçtiği kullardandı. Onun rûhu her zaman temiz ve hafifti. Bir adil padişah, böyle bir dostunu öldürüyorsa, onu yüksek makamlar ve bahtlar bekler. Kâmil insanlar, ağır ve zor işler yapsalar da, bu işleri hikmetle ve adaletle yaparlar. Bu faaliyetler sonunda, onlar yüksek derecelere erişirler ve bu yollar, onlara en büyük saadeti getirir. Kuyumcunun faydasını daha iyi anlamak ve onun zarar görmesine anlam vermek, Allah’ın rahmet ve hikmetini anlamaya bağlıdır. Bu nedenle, nefsi menfî istekleri ortadan kaldırmak ve Hak yoluna geçmek, insanın ruhunu yüceltir ve ona saadet getirir.
Allah, insan ruhuna nefes verdiğinde, ona karşılık yüzlerce nimet bahşeder. Şehitlerin ruhları ise, sonsuz ve güzel bir yaşamın kapılarını aralar. Bu dünya hayatında, birçok güzel olay ve sonu rahmete varan hikâyeler vardır. Gaffar ve Rahman olan Allah’ın hikmetleri, olayları anlamaya bağlıdır. İnsan, olaylara gafletle baktığında, hikmet ve hakikate ulaşamaz. Bu yüzden, daha anlayışlı olmak ve sabredip hikmeti kavramaya çalışmak gerekir. Bir hikâyemizi tamamladık, yeni hikâyelerde görüşmek dileğiyle, hayırlı Cumâlar dileriz.